Bazı oyunlar var ki hem sıcak hem garip. Rune Factory: Guardians of Azuma da tam böyle. Bir yandan sabah kalkıp domates ekiyorsun, bir yandan da "Ejderha Mağarası"na girip goblin tokatlıyorsun. Ve evet, bu ikisi aynı oyun içinde oluyor.
Max Turner
Gerçek oyun deneyimlerimi yazıyorum, sadece sevdiğim işleri paylaşıyorum.
Oyunun Temeli Neye Dayanıyor?
Rune Factory serisini daha önceden oynadıysan zaten biraz tahmin ediyorsundur. Oynamadıysan da sorun yok. Guardians of Azuma, bir tarım simülasyonu ile JRPG kırması gibi. Yeni bir kasabaya geliyorsun, hafızan yok (klasik), ama sana "haydi şu tarlayı temizle" diyorlar. Sonra olaylar gelişiyor. Yani günlük hayat: sabah sulama, öğleden sonra dungeon, akşam birilerine hediye verme. Tatlı bir rutin.
Tarım Sistemi: Toprakla Barışmak
Tarlayla ilgilenmek sandığımdan daha tatmin edici. Tohumu ekiyorsun, suluyorsun, günler geçtikçe büyüyor. Sonra pazarda satabilir, yemek yapabilir ya da kasaba halkına hediye edebilirsin. Hatta "bu havuç kime gider ya" diye düşünmeye başlıyorsun. Gerçekten. Ben bayağı vakit harcadım sadece tarlayla uğraşırken.
Savaş ve Dungeonlar
Tabii ki her şey domatesle bitmiyor. Dungeonlar var, içi canavar dolu. Silah seçenekleri çeşitli: kılıç, mızrak, büyü... ve dövüş sistemi hafif aksiyon odaklı ama rahatsız etmiyor. Her yaratığı pataklaman gerekmiyor, bazılarını evcilleştirip çiftlik işlerinde bile kullanabiliyorsun. Evet, tavuğun yerine goblin besleyebiliyorsun.
Karakterler ve Sosyal Yaşam
Kasabada bir sürü karakter var ve hepsiyle arkadaş olabiliyorsun. Bazılarına günlük selam ver, bazılarına hediye götür, bazılarından görev al... derken bir bakmışsın ki birine kırılmışsın, birine de hafiften yüreğin kaymış. Oyun, evlilik sistemini de sunuyor ama zorlama değil. Gerçekten bir süre sonra "ya bu karakter iyi biri ya" diyorsun.
Görevler ve Etkinlikler
Kasabada festivaller, yarışmalar, balık tutma günleri gibi etkinlikler oluyor. Bazıları çok minik detaylar ama dünyayı canlı gösteriyor. Görevler de günlük koşuturmayla başlıyor ama sonra bazıları baya hikâyesel derinliğe ulaşıyor. Kimi zaman birisinin geçmişini öğreniyorsun, kimi zaman da bir yaratığın neden huzursuz olduğunu.
Grafikler ve Hava
Renkli, anime tarzı grafikler kullanılmış. Bazı yerler biraz "mobil oyun" hissi verse de genel olarak tatlı bir atmosferi var. Müzikler sakin, büyülü, biraz da nostaljik. Oyun seni acele ettirmiyor, kendi ritmini bulmana izin veriyor.
Eksiler
Eğer aksiyon bekliyorsan, bu oyun sana biraz yavaş gelebilir. Diyaloglar bazen tekrar ediyor. Bäzı menüler kılavuzsuz gibi. Ama ben bu yavaş tempo hissini sevdim. Zaten koş koşa oynadığım yeterince oyun var.
Neden Oynadım, Neden Kaldım?
Başta "bir bakayım nasılmış" diye girdim. Sonra tarlaya takıldım. Sonra kasabalılarla tanıştım. Sonra ilk goblini evcilleştirince iyice sıcındım. Bazen oyun sana bağır bağır bir şey vermez, ama sen orada kalırsın. Guardians of Azuma, benim için öyle oldu.
Son Söz
Eğer kafanı biraz boşaltmak, sabah oyun içinde bir kähve içip havuç sulamak, öğleden sonra yaratık avlamak ve akşam da kasabada dolaşmak istiyorsan... bu oyun senin için olabilir. Benim için oldu.
Max Turner– Suladı, savaştı, güldü, yazdı.